CHP İl Binası’nda Marmara Depremi’nin 16’ncı yıldönümünün yaklaşması nedeniyle 'sedimantoloji ve deniz jeololojisi' alanında uzman Prof.Dr. Naci Görür’ün konuk olarak katıldığı bir konferans düzenlendi. Prof.Dr. Naci Görür, Türkiye’nin tamamında deprem riski bulunduğunu, Marmara’da riskin çok büyük olduğunu, ‘Buradaki kabuğun çatırdadığını' söyledi. İstanbul’da depremin ne zaman olacağına ilişkin “Hesaplamalar, bilimsel araştırmalara göre; dayansa, dayansa 30 sene. Artı- eksi 15 sene ileri- geri diye söylenmektedir” dedi. Cumhuriyet Gazetesi'nin DHA kaynaklı haberine göre, Marmara’daki fay hattının kırılması ve ortaya çıkacak felaketin ülkeyi yönetenler ve halk tarafından çok ciddiye alınmadığını ifade eden Prof.Dr. Görür, şöyle dedi:
“Devletin araştırmalara katkısı sıfır”
“Kuzey Anadolu fayı tehlikeyi doğudan batıya taşıyor. 1939 Erzincan’da başlıyor, İstanbul’a varışı; 1999. 7 büyük depremle 100 binden fazla insanımız öldü. Hiçbirinden ders almadık. Marmara Depremi olduğu zaman koca Türkiye Cumhuriyeti’nde hiç kimsenin bu faylar hakkında hiç kimsenin bilgisi yoktu. Üniversitelerin de doğru dürüst araştırması yoktu. Denizde araştırma yapacak ne gemi ne donanım vardı. Biz ortaya çıktık. NATO, BM, AB’ye başvurduk. Henüz bugünkü hükümette olmayan TÜBİTAK o zaman bizi destekledi. Oluşturduğum projelerin sonucunda ‘Sismik 1’, ‘Çubuklu’, ‘Le Suroit’, ‘Odin finder’, ‘Urania’, ‘Le Nadir’, “Marion Dufresne’, ‘L’Atalante', gemileri ile 2013’e kadar Marmara Denizi’nde araştırmalar yaptık. Bunları teknik üniversite ağırlıklı olarak özellikle Fransız, İtalyan, zaman zaman Amerika ve Japonlar’la, tamamen Avrupa Birliği fonları ile yürüttük. 100 milyon euro’dan fazla harcanan bu bütçeye Türkiye Cumhuriyeti’nin katkısı ise sıfırdır”.
Hiçbir siyasi yetkilinin araştırmaları ile ilgilenmediğini anlatan Prof.Dr. Naci Görür, elde ettikleri sonuçları ise şöyle özetledi:
“Marmara Denizi 1300-1400 metre derinlikte. Deniz altından karotlar aldık (Örnekler) çıkarttık, laboratuarlarda inceledik, bugüne kadar olan depremleri inceledik. Marmara altındaki çökelek aynı zamanda deprem kayıtları tutar. İncelemeler sonunda tarihi jeolojik depremleri yaşlandırdık tespit ettik. Bu denizin röntgenini çekmek demek. Denizin üstü tabanı aşağı yukarı 8 kilometre yerin içinde fayları belirleyip denizin altında haritayı çizdik. Deniz dibinin fotoğraflarını çektik. Denizin dibinde 400 metre çatlak ve gaz çıkışlarını tespit ettik. İnsanlı denizaltı Notül gemisi ile 1250 metre derine dalarak günde 7 saat deniz dibinde fayları inceledim. Marmara tamamen ölmüş. Doğru dürüst canlı göremedik. Ne zaman depremler olmuş, tekerrür katsayısını bulup, gelecek depremin tarihini tespit edebilmek için binlerce örneği inceledik. Su gaz çıkışları saptadık. Suyun çıkışına kalsiyum karbonat; Denizli Pamukkale’de gördüğümüz sarkıt, dikitler Marmara tabanında var. Gaz çıkışı sütun halinde görülüyor. Bu gazlardan örnekler aldık”.
Prof.Dr. Naci Görür, Marmara Denizi’nin dibinden çıkan bu gazların hidrokarbon gazları, bir başka deyişle doğalgaz olduğunu bildirirken, şunları anlattı:
Tabanında donmuş metan bulunan Marmara deprem denizi
“Trakya’nın doğalgazı ve petrolü Marmara’nın dibinde telef oluyor. Bu faylar kesmiş, kapanları kırmış. Buranın doğalgaz ve petrol potansiyelini belirleyip TPAO’ya bildirdik, ‘İlgilenmiyoruz’ dediler. Marmara’nın tabanında gaz hidrat bulduk. İlk kez Türkiye, dünya tarihinde ilk kez böyle Marmara’nın tabanında gaz hidrat var. Bu ‘Donmuş Metan’ demek. Yaktığınız zaman yanıyor. Marmara’nın tabanı gaz hidratlarla dolu. Araştırılması lazım. Deniz tabanından kaya örnekleri aldık. ‘Nabzı ölçebilmek’ izin deprem ölçer aletleri yerleştirdik. Sonuç şu; Marmara bir deprem denizidir. Marmara Denizi’nin tabanında İstanbul’u çok ciddi vuracak, binlerce insanımızın can ve mal güvenliğini tehdit edecek canlı bir fay sistemine sahiptir”.
Marmara tabanına izleme istasyonu kurulamadı
Prof.Dr. Naci Görür, araştırmaları ardından dönemin Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’e gittiklerini, AB’nin desteği ile Marmara Denizi tabanına deprem izleme istasyonu kurmayı önerdiklerini, AFAD yetkilileri ile görüştüklerini, DPT’ye, TÜBİTAK’a proje verdikleri halde kabul görmediği için bunu yapamadıklarını söyledi.
Prof.Dr. Görür, bugünkü hükümetin “Siyasi iktidarımıza da neden olsa kentsel dönüşümü yapacağız” söylemini takdir ettiğini, başta İstanbul olmak üzere Türkiye’nin doğal afetlere hazır olmadığını bildirirken, bunun nedenleri arasında yoğun göç, plansız şehirleşme, politik yaptırım eksikliği, yerel yönetimlerde yetki sorunu, altyapısı olmayan Şehircilik ve Bakanlığı, AFAD’taki kaynak yetersizliği, kapasite azlığı, ekip- ekipman ve teknik eleman yetersizliği bulunduğunu bildirdi.
Prof.Dr. Görür, deprem felaketinin vereceği zararı azaltmak için stratejiler yaratılması, teknik çalışmalara bir an önce başlanması gerektiğini, en önemli faktörün sivil toplum örgütleri gönüllüler ve halkın işbirliği olduğunu vurguladı. Prof.Dr. Naci Görür, “İstanbul’da deprem olduğu zaman herhangi bir sivil toplum kuruluşu ile binlerce insanı enkaz altından kurtaramazsınız. En fazla canı gönüllüler ve mahalle örgütlenmeleri kurtarabilir. Komşu, uzak komşunun binasında kaç kişi yaşadığını oturma yatak odasının nerede olduğunu bilir. Gözü hiçbir şey görmeden, tehlikeyi bile umursamadan can kurtarmaya çalışır. Öyle hazır bir sokak mahalle örgütlenmesi vardır” dedi.
Prof.Dr. Naci Görür, İstanbul’un neresinin ne ölçüde tehlike altında olduğunu kimsenin bilmediğini, kentsel dönüşümün deprem tehlikesinin fazla olduğu yerler yerine rant açısından getirisi yüksek yerlerde yoğunlaştığını, bu kapsamda sağlam yapıların bile yıkılarak yerlerine yenilerinin yapıldığını çalışmaların şeffaf yapılmadığını söyledi. Prof.Dr. Görür, ‘Kanal İstanbul Projesi’ ile 3 milyonluk şehir daha yaratmanın daha fazla insanın ölüm riskini arttıracağını savunurken, felaketin boyutunu azaltmak için böyle risklerden kaçırmak, tehlikeyi analiz etmek, politika stratejileri üretmek, insanlara felaket, deprem durumunda bilinç düzeyini arttıracak bilgiler verilmesi gerektiğini kaydetti.
Öldürmeyen deprem çevreyi katlediyor
Prof.Dr. Naci Görür, sözlerinin son bölümünde İstanbul’da 1 günde binlerce ton zehirli, parlayıcı patlayıcı kimyevi madde üretilip nakledildiğini, satılıp, depolandığını, Tuzla’da kısa süre önce çıkan yangında benzer tehlikenin görüldüğünü kaydederek, “Olası depremde en büyük tehlike en büyük çevre felaketidir. Öldürmeyen deprem çevreyi katlediyor. Son örneğini gördük. Tonlarca zehir suya ağaca denize akarsuya karıştığında ne yapacaksınız?” diye sordu.
|