Prof. Dr. Bülent Özer’in MSGSÜ Mimarlık Tarihi Anabilim Dalı’nda birlikte çalıştığı meslekdaşlarının, Akademi’de onun öğrencisi olmuş pek çok mimarın, yakın arkadaşlarının ve ailesinin katıldığı tören, MSGSÜ Rektörü Prof. Yalçın Karayağız’ın konuşmasıyla başladı:
“Akademi yıllarında bir odadan ya da kapıdan çıktığınızda mutlaka Bülent hocamız ile karşılaşırdınız, bana adımla hitap ederdi ‘Yalçın, gel bakayım buraya’ der, ‘Bak şöyle yapın, böyle yapmayın’ diye küçük bir çocuk gibi öğütler verir, ‘Burası ülkenin en prestijli, en köklü kurumu, ona layık hareket edeceksiniz, mesleği en iyi şekilde icra edeceksiniz, yetiştireceğiniz öğrenciler seninle ve kurumla iftihar edecekler’ derdi. Hepimizin hocasıydı. Çok şey öğrendiğimiz bir hocaydı. Bugün Bülent Özer hocamızı uğurluyoruz. Ama unutmuyoruz, hiçbir zaman da unutmayacağız…”
"Mesleki temel eğitim konusunda yeni bir eğitim metodu getirmişti. Yeteneği olmayan bir mimara dahi iyi bir proje yaptırtacak kadar iyi bir dersti o"
İBB Başkan Vekili olan öğrencisinin söz alarak herkese başsağlığı dilediği törende daha sonra birlikte uzun yıllar çalıştığı Prof. Dr. Gündüz Gökçe “Bülent için konuşmak çok zor, en eski arkadaşlarından biriyim” diyerek Akademi’de ve Türkiye’de mimarlık tarihi eğitimine bakışta yarattığı etkiye ilişkin görüşlerini ve anlarını paylaştı:
“Bülent’in 53 yıllık arkadaşıyım. Benden daha eski iki arkadaşı daha var; Doğan Hasol ve Yılmaz Zenger. Onlar da 58 yıllık arkadaşları olmalılar… Akademiye mimarlık tarihi açısından büyük bir dinamizm kazandırmıştı. Bambaşka bir bakış açısı getirmişti. Eleştiren, araştıran, kıyaslayan bir bakış açısı getirmişti. Ondan çok şey öğrendim, ona çok şey borçluyum. Onda gördüğüm bir şeyi özellikle söylemek isterim sizlere. Bir başarıyı gördüğü zaman, o başarı kimden gelse çok sevinçle karşılar, gider o kişiyi tebrik eder, onu teşvik ederdi. Susmakla geçiştirmezdi. Bir gün okuldan kapıdan çıkıyoruz. Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun bir sergisi vardı. O sergiyi gezdikten sonra Bedri Rahmi’yi gördü kapı arasında ve elini sıkıp ‘Çok güzel olmuş, şunları şunları şöyle yapmışsın’ diyerek tahlilini yaptı ‘bunu yazacağım’ dedi. Bedri Rahmi de ‘Sakın ha usta!’ dedi. O da ‘niye’ deyince ‘düşmanlarım çoğalır’ yanıtını aldı.
Mesleki temel eğitim konusunda yeni bir ders, bir eğitim metodu getirmişti. Yeteneği olmayan bir mimara dahi iyi bir proje yaptırtacak kadar iyi bir dersti o. Bazı hocalarımız mütebbessim ile karşıladılar. Çok değerli bir insandı, her zaman üretebilen bir insandı. Bülent bir zenginliktir, bir seviyedir. Nasıl anlaşılır bu dediğim bilemiyorum ama, Bülent’i anlamış olmak da bir seviyedir. Anlayanlar için söylüyorum bunu. Nurlar içinde yatsın. Başın sağolsun demek tuhaf bir laf oluyor.”
"Belki bilinmeyen bir yanıdır, Yapı-Endüstri Merkezi’nin kurucularından biridir"
Yapı-Endüstri Merkezi kurucularından ve Bülent Özer’in en yakın arkadaşlarından Doğan Hasol ise şunları aktardı:
“Çok değerli bir arkadaşımı, aynı zamanda bir ağabeyimi kaybettim. Kendisini, ben Teknik Üniversite'de öğrenci iken tanıdım. O zamanlar Bülent bizim mimarlık fakültesinde asistanımızdı. Yakınlaşmamız Mimarlık ve Sanat dergisi ile oldu. O, Mimarlık ve Sanat dergisinin ilk sayısını çıkartmıştı. Doğan Kuban ile birlikte çıkarıyorlardı. İkinci sayı çıkacakken Bülent bir tavsiye üzerine beni buldu. ‘Bizimle çalışır mısın’ dedi. ‘Tabi’ dedim. O zaman çıkmakta olan yalnızca Arkitekt vardı ama Mimarlık ve Sanat dergisi farklıydı, mimarlığın kültür tarafını çok iyi işlerdi. İlk sayısından itibaren bu görülüyordu. Ben katıldım, bu 1961 yılında oldu. O yıldan bu yana Bülent ile kardeş ilişkisi içinde olduk. İTÜ’de doktorasını bitirdi, peşinden Güzel Sanatlar Akademisi kendisini davet etti ve hoca olarak görev almasını istedi. Tereddütsüz geçti. Çünkü orada (İTÜ) çok daha uzun bir asistanlık süreci olacaktı, oysa Bülent konferanslara bile başlamıştı o tarihte. GSA’ya geçti. Birlikteliğimiz Mimarlık ve Sanat ile sınırlı kalmadı. Dergiyi 10 sayı çıkarmaya gücümüz yetti asistan maaşlarımızla (ben de o sırada İTÜ’de asistan olmuştum, Yılmaz Zenger de öyle). Daha fazla sürdüremedik. Hemen ardından Oda’nın Mimarlık dergisi çıkmaya başlamıştı. Bizi; Bülent’i ve beni, oraya davet ettiler. Önder Küçükerman da bize katıldı. Orada 60 sayıyı birlikte çıkardık. Peşinden Yapı-Endüstri Merkezi’nin kuruluşuna benim ilk davet ettiğim isimlerden biriydi. Bülent Özer ve Yılmaz Zenger elbette... Orada birlikte olduk. Belki bilinmeyen bir yanıdır, Yapı-Endüstri Merkezi’nin kurucularından biridir. Orada da YAPI Dergisi’ni çıkarttık. YAPI Dergisi 400. sayısını aştı biliyorsunuz, hala devam ediyor. Böyle bir süreç...
Doğan Hasol
"Mimarlık Tarihi’ne çağdaş mimarlığı dahil eden ilk insandır Türkiye’de"
"Akademi’ye geldikten sonra zaten Bülent’in bakış açısı belliydi; Mimarlık Tarihi’ne çağdaş mimarlığı dahil eden ilk insandır Türkiye’de. Bence en önemli özelliklerinden biri odur, çünkü mimarlık tarihi tam bir tarih dersi gibi okutulurdu. Çağdaş mimarlığa da hiçbir zaman mimarlık tarihinin bir parçası gibi bakılmazdı. Buraya onu getirdi. Birtakım teoriler geliştirdi. Mimari yapıtlara tümdengelim / tümevarım metoduyla bakma sistemini getirdi. Dış dünyaya açıldı, burada verdiği konferanslar dış dünyada da zaten yapılmaktaydı. Dersleri adeta konferans gibiydi. Yani sadece mimarlık ürünü için değildi dersleri, bütün Akademi içindi. Sanıyorum ki gelmesiyle Akademi'ye çok önemli bazı katkılar vermiştir. Gündüz’ün bahsettiği Temel Tasarı dersi Türkiye’de bilinen bir şey değildi pek, onu getirdi. Yurtdışında da aynı şekilde çabaları devam etti. Talihsiz bir olay yaşadı. Sevgili kardeşini çok erken bir tarihte kaybetti. O, Bülent’i derinden sarstı. Bunu bilmemek mümkün değil.
Çok değerli bir insanı yitirdik. Bir kültür insanıydı, kültür adamıydı, zaten dış ülkelerden de aldığı takdir beratları bellidir, ödüller bellidir. Fransız devletinden aldığı madalya… Zaman zaman duyuyoruz; Türkiye’de birtakım madalyalar alınıyor ama bu en değerlisidir… Kendisini ben bir kez daha derin bir acı içinde sevgiyle, saygıyla anıyorum”.
Bülent Özer’in eşi Prof. Dr. Filiz Özer de gözyaşları içinde “O benim hocamdı, herkes biliyordu bunu. Elveda hocam. Her şey için çok teşekkür ederim” diyerek vedalaştı.
"Bize iki yönlü düşünmeyi, her açıdan ele almayı öğretti"
Daha sonra söz alan, öğrencisi olan MSGSÜ Mimarlık Tarihi kürsüsünden Prof. Dr. Ayla Antel de Bülent Özer’le ilgili düşünce ve duygularını şöyle aktardı:
Ayla Antel
“1974 yılında Akademi'ye öğrenci olarak girdiğimde onun öğrencisi oldum. Mimarlık tarihini ilk defa o dialarla, görüntülerle mimarlık tarihinden aktüaliteye, sosyal yaşama, sanatın diğer dallarına hepsiyle ilişki kurarak anlatırdı. O kadar zengin bir anlatış biçimi vardı ki hayran hayran dinlerdik. Lisedeyken tarih dersini o kadar sevmezdim ama mimarlık tarihini o kadar sevdirdi ki daha sonra Mimarlık Tarihi’ne asistan olarak girdim. Bülent Bey’i tanımış olmaktan, onunla çalışmış olmaktan gurur duyuyorum. Her zaman bize diyalektik gelişmeyi öğretti. Yani bize iki yönlü düşünmeyi, her açıdan ele almayı öğretti. Acılı günlerimizde hep dost oldu bizlere, bizi hep aradı. Doktora yaparken esas metotları öğretti, o yolda yürümemi sağladı, teşvik etti. Beni YAPI Dergisi’ne çağırdı. Doğan Bey ile birlikte kapakları bazen hep birlikte tasarlıyorduk. Son derece titiz ve zevkli biriydi, yaratıcılığını göstererek o kadar güzel neticeler elde ediyordu ki… Onu her zaman saygıyla, hürmetle, sevgiyle ve minnetle anacağım”.
"Bülent benim mimarlık deneyimimde, mimarlık yapmamda en önemli insandır"
Daha sonra Bülent Özer’in en eski arkadaşı Yılmaz Zenger duygularını dile getirdi:
“En eski arkadaşı benim sanırım burada. Akademi’yi kazanmıştım ama o sırada okul yandığı için Yıldız’daki okula gidiyordum. Sonra yeni sınav sonuçları belli oldu, Teknik Üniversite’ye geçtim. O zamanlar oturma sırası birinciden başlardı, önden arkaya. Bizim Bülent ile puanlarımız yan yana olduğu için sıra arkadaşı olduk. Ve büyük bir dostluk başladı. Bülent benim mimarlık deneyimimde, mimarlık yapmamda en önemli insandır. Daha üçüncü sınıftaydım, Osmanbey’deki evlerine bir kat çıktım. Ardından henüz mezun olmadan Moda’da teyzesine bir apartman yaptım. Mezun olmadığım için imza atamadım. Arkadaşımız imzaladı onu. Arkasından bir dostlarının evini bana yaptırdı. Kısacası Bülent bütün mimarlık deneyimlerimde bana aracılık eden insandı, beni mimar olarak en fazla yüreklendiren insandı.
Yılmaz Zenger
"Çok canımı acıtan bir anım var, onu paylaşmak isterim: Kardeşi çok değerli bir insandı, çok severdim kendisi. Ölüm günü evlerinde toplandık, sıra sıra oturduk. Behruz Çinici de oradaydı. Bülent, Behruz’a dönerek dedi ki ‘Bak Behruz, senin işlerin çok güzel, bu herif de yetenekli. Beraber bir şeyler yapın’ dedi. Ben utancımdan kıpkırmızı oldum. Bu kadar açık yürekli, açık sözlü bir insandı. Ağzına geldiğini, doğru olduğunu bildiğini anlatan bir insandı. Yaşamımızın büyük bir bölümünü paylaştık, üç arkadaştık öğrenim sürecimizde. Biri de Orhan Akyürek idi, Ankara’da. Çok neşeli bir insandır aslında. Çok sululuklar -amiyane tabiriyle affedersiniz- yaptık. O ciddi bilim adamının arkasında çocuk tarafını hiçbir zaman kaybetmedi. Onu nasıl unutacağımı bilmiyorum”.
Törende ayrıca Levent Aksüt, Yrd. Doç Dr. Elvan Gökçe Erkmen, Yrd. Doç Dr. Uğur Çakıroğlu, Yrd. Doç Dr. Gevher Gökçe Acar da birer kısa konuşma yaptılar. Törenin ardından Bülent Özer, Teşvikiye Camisi’nde öğle namazının ardından kılınan cenaze namazını takiben Karacaahmet Mezarlığı’na defnedildi. Ailesine, yakınlarına ve tüm mimarlık camiasına başsağlığı dileriz.
|